17 Haziran 2007 Pazar

Kımız Çiftliği

Kımız Çiftliği'nden bahsetmişken dünkü gezimizi anlatayım biraz. Aydan'ın iş arkadaşı Gözde'nin ona yaptığı "hadi kımız çiftliğine gidip ata binelim" teklifine annem, Moli ve ben de beklenmedik şekilde dahil olduk. Aslında niyetim evde serin serin kitap okumakken kendimi arabada Kemalpaşa'ya gider buldum. Aslında Kımız Çiftliği, Kemalpaşa'yı biraz geçince sağ tarafta. Ana yoldan ayrılınca bir müddet dar, toprak bir yolda ilerledikten sonra çakıl kaplı geniş bir park yerine girdik. İnerken arabanın göstergesinden sıcaklığın 35 derece olduğunu öğrenmemiz cesaretimizi kırmadı.

Karnımız çok aç olduğundan önce klimalı restoran bölümüne yöneldik ancak evcil hayvanların içeri kabul edilmediğini öğrendik. Moli'yi o sıcakta arabada bırakamazdık, dışarı da bırakmaya çekindik zira çiftliğin köpeklerinin pek dost canlısı olmadığını ve yabancı köpeklere saldırabileceğini söylemişlerdi. Söyleyenler ise Aybars ve Coybars adında iki çocuk. İsimlerinin anlamı aslan ve kaplanmış. Neyse, dışarıda çardak gibi gölgeli bir bölümde plastik masa ve sandalyeler vardı, hep beraber oraya geçtik. Restorandaki çekik gözlü hanım garsonlar yemek servisini dışarı yapabileceklerini söylemişti. Sonradan öğrendiğimize göre Türkiye'de üniversitede okuyan ve yardım amacıyla orada bulunan Kazak kızlarmış kendileri. Mönüde geleneksel yemeklerden örnekler de vardı, buharda mantıyı Kore'nin mandu'suna benzettik biraz :)

1993'te kurulmuş olan Kımız Çiftliği'nde bir de otağ vardı ancak ziyaret saati 12-17 arası olduğu için girip görme imkanımız olmadı. Yemekten sonra Aydan ve Gözde ata binmeye gittiler. 30 dakikalık ata binme ücreti 19 YTL imiş. Atlar çok munis ve insancıl görünüyordu. 3-4 yaşındaki çocuklar bile korkmadan biniyorlardı. 30 dakikalık süre içerisinde çiftliğin çevresinde geniş bir tur atıyorlarmış. Bu fotoğrafı turun başlangıcında çekmiştik. Hanımlar sanki 40 yıllık biniciymiş gibi rahat görünüyordu :) Çok keyifli bir deneyim olduğunu ve tavsiye ettiklerini söylediler. Atlara akşam yediye kadar binilebiliyormuş.

Kımız Çiftliği'ne gidip kımız içmeden dönmüş olduğumuzu itiraf edip etmemekte kararsız kaldım ama akıllarda böyle bir soru oluşacağını tahmin ettiğimden cevapsız bırakmak istemedim. Aslında tadını çok da merak ediyordum ama kımız içmek ve otağı görmek bir dahaki ziyaretimize kaldı. Neyse ki gidiş kolay, hem çok da yakın, Gözde'nin deyişiyle burnumuzun ucu :)

Hiç yorum yok: