HLA testi sonuçlarına göre bana uyan kordon kanının bankalarında bulunduğunu öğrenmemizden ve ameliyata uygun olduğuma karar verilmesinden sonra geriye New Life Foundation'a bağışlamamızı istedikleri 50,000$'ı denkleştirmek ve uçuş tarihimizi belirlemek kalmıştı. Parayı hala inanmakta güçlük çektiğimiz bir süratle toparladıktan sonra 22 Nisan 2005'te Seul uçağına bindik.
New Life Clinic'te bir süre kalıp Kore hükümetinden gerekli iznin çıkmasını bekledikten sonra 9 Mayıs'ta Hanyang Üniversitesi Hastanesi'ne yattım. Çeşitli testler yapıldı, röntgen ve MR çekildi. Ameliyatı yapacak olan doktor, Prof. Jae Min Kim'i daha tanışır tanışmaz çok sevmiş ve büyük bir güven duymuştuk. Sanırım ameliyata girecek olan kişi ve ailesi için en önemlisi de bu.
10 Mayıs sabahı ameliyata girdim. Ameliyathaneye gittiğimde başımda bone, üzerimde de sadece yeşil bir önlük vardı. Annemlerle ameliyathanenin kapısında ayrıldık. Hastabakıcı beni içeride ameliyatı bekleyen diğer hastaların yanına götürüp bıraktı. Baktım, içlerinde en genç bendim. Hepimiz bonelerimiz ve yeşil önlüklerimizle sedyelerimiz üzerinde yatıyor, neler olacağını bilmemenin yarattığı hafif bir endişe ve heyecanla sessizce etrafımıza bakıyorduk. Çoğu genç olan ve maskeleri ardında hepsi birbirinin aynıymış gibi görünen doktorlar ara sıra yanımızdan geçiyor, bize kısaca bakıyorlardı. Göz göze geldiklerime gülümsediğimi hatırlıyorum. Gülümsediğim belki benim doktorlarımdan biriydi, belki değildi, bilmiyordum. Muhtemelen proseförler gelmeden önce ameliyathaneyi ve hastayı hazırlayan asistanlardı. Sonra gelip beni aldılar ve parlak ışıklarla aydınlanmış ameliyathaneye götürdüler. Sedyenin üzerinden ameliyat masasına geçirdiler. İşaret parmağımın ucuna kıskaç gibi bir şey taktılar, muhtemelen özel bir ismi vardır, bilmiyorum. Sonra içlerinden birinin, "Ona kadar sayar mısın Kanan Kim," dediğini hatırlıyorum. Kore'de kimseye Canan dedirtemedik zaten, hastaneye girişimi yaptırırken ismimi Kore harfleriyle Kanan okunacak şekilde yazmışlar, çıkana kadar Kanan kaldım. Kaça kadar sayabildim, bilmiyorum. Saymaya başlayabildiğimden bile emin değilim :) Aşağıya ameliyatın iki bölüm halindeki görüntülerini ekliyorum.
Görüntüler, 3-4-5 ve 6. omurların çıkarılmasından sonra başlıyor. Açık olan omurilik zarı doğası gereği kapanma eğiliminde olduğu için açık halde sabitleniyor. Omurilikteki beyazımsı alanlar, hasarlı bölgeler. Kırmızı damarlı alanlar ise sağlıklı bölgeler. Beyaz alanlara çeşitli noktalardan toplam 10cc kök hücre enjekte ediliyor. Sonradan konan pişmaniyeye benzer maddeler tamamen doğalmış ve vücutta zamanla yok oluyormuş. Ameliyat sırasında omuriliğin zara yapışmış olan kısımları da ayrılıyor. Doktorum ayrıca omuriliğe baskı yapan bir omuru hafifçe geri çektiğini söyledi. Görüntülerde son olarak omurların yerlerine yerleştirilmiş ve titanyum çivilerle sabitlenmiş olduğu görülüyor. Süslü omurlarım olduğunu söylersem yalan olmaz :)
5 saat süren ameliyattan sonra yoğun bakım ünitesinde kendime geldim. Gözlerimi açtığımı, davul gibi şiş hissettiğimi, sonra annemin yanıma geldiğini hatırlıyorum. Meğer aşağıdaki bekleme alanındaki ekran aracılığıyla ameliyathaneden bilgi alabiliyorlarmış. İlk sütunda hastanın ismi, ikincide cinsiyeti, üçüncüde yaşı, dördüncüde ameliyatın türü, beşinci sütunda ise o sırada hangi aşamada olduğu yazıyor. Kırmızı yazı hastanın ameliyatta olduğu, lacivert yazı ise ameliyata hazırlandığı anlamına geliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder