30 Aralık 2007 Pazar

Molimiz Kızımız Kuzumuz

Sene 1994.. Aylardan Haziran.. Nisan ayında 6,5 aydır kalmakta olduğum hastaneden eve çıkmışım ve zamanımı neredeyse mütemadiyen evde geçiriyorum. İşte biz hayatın bu noktasında yaşarken abocim bir gün elinde bir kutuyla çıkageldi. Kutunun içinde bir köpek yavrusu. Güzel mi güzel, tatlı mı tatlı, yumak mı yumak.. Aydan'la ben görür görmez yavruya aşık olduk tabii. Ama o dönemde iş için haftada birkaç gün Bursa'da kalan annemden hemen veto geldi. Evde köpek beslemek zor olurmuş, pis olurmuş, sürekli peşinden temizlemek gerekirmiş, mişmiş de mişmiş. Çiftlikteki lojmanda yaşadığımız yıllarda köpeklerimiz olmuştu ama hiç evin içinde beslememiştik. Aydan'la annemi ikna etmek için epey bir dil döktük. Aydan bütün sorumluluğu üstlendi, karnını doyuracak, çıkarıp gezdirecek, temizleyecekti. Gel gelelim annem Nuh diyor peygamber demiyordu. Sonunda konu öyle bir noktaya geldi ki annemin ağzından şu cümle döküldü: "Ya köpek ya ben!" Bu söz üzerine Aydan'la birbirimize baktık ve "Sen zaten haftanın üç günü evde olmuyorsun," deyiverdik. Annemin suratındaki Brütüs tarafından bıçaklanmış Sezar ifadesini tahmin edersiniz. Ama daha fazla itiraz etmedi ve adı daha sonra Moli olacak ve kendisinin de çok çok seveceği yavrunun evde kalmasına gönülsüzce de olsa razı oldu. Kuzu evimize böyle geldi işte..

Daha 3 haftalıktı. Minicikti. Tüyleri kahverengi, gözleri lacivertti ve biri kalk gidelim, diğeri otur oturduğun yerde dercesine ayrı yerlere bakıyordu. Bakışları büyüdükçe düzeldi ve bu sefer de gören çoğu kişinin "insan gibi" dediği bakışlara döndü. Aklarının oldukça belirgin oluşunun bundaki etkisini sonradan keşfettik. Gerçekten de çok anlamlı bakışları vardı kuzunun. Zamanla ne kadar akıllı ve zeki olduğunu da gördük. Tuvalet eğitimini hemen halletti ve ortalığı hiç annemin sandığı gibi kirletmedi. Tuvalet ihtiyacı olduğunda eğer dışarı çıkarılamıyorsa balkon kapısına gider, patisiyle cama vurur, işini balkona çıkıp hallederdi. Hiç ihmal etmemeye çalışırdık ama bir gün kabına su koymayı unutuvermişiz. Hiç unutmam, boş su kabını her zaman durduğu yerden alıp burnumuzun dibine getirip bırakmıştı. Mesajını vermenin yolunu mutlaka bulurdu kuzu. Arabanın sesini tanır, ta 9. kattan duyar ve ev ahalisinden birinin geldiğini anlayıp heyecanlanırdı. Hele Aydan'ın gelişini her nasılsa hep hissederdi.

İki kere anne oldu, toplam on çocuk doğurdu. Her biriyle olağanüstü ilgilendi, besledi, büyüttü. Ne kadar iyi bir anne olduğunu o zaman gördük. Onun yavrularını da çok sevdik, çok zor ayrıldık, ama kuzunun yeri her zaman çok başkaydı. Ailenin ayrılmaz, yokluğu düşünülemez bir parçasıydı.

Yaşlandıkça durgunlaşmaya başladı ama yine ara sıra "delirir" (evin içinde bir oraya bir buraya durmadan koşturmasına öyle derdik) oyun oynamak için bulduğu bir çorabı veya oyuncağını Aydan'ın önüne getirip her an tekrar kapmaya hazır şekilde bırakırdı. Hele tutup çekiştirmeye bayılırdı. Böyle hareketli günleri giderek azaldı, güzel gözlerine perde indi, katarakt oldu. Derken bir gün öksürmeye başladı. Hemen veterinere götürdük. Veteriner yaşlılıktan dolayı kalbinin büyüdüğünü ve ciğerlerine baskı yaptığını söyledi. Moli'nin nefesi de sıklaşmış ve biraz zorlaşmıştı. Çok heyecanlandığında bayılıp olduğu yere devriliveriyordu. Bir süre sonra sıvı dolan karnı da şişti. Onu bu halde görmek içimizi parçalıyor ama elimizden duadan başka bir şey gelmiyordu. Veteriner her an her şeyin olabileceğini söyleyerek hazırlıklı olmamızı istiyordu.

Ama hazırlıklı olamıyormuş insan. Bunca yıllık dostun gidişi öyle kolayca kabullenilemiyormuş. Ölü bedenine sarılıp veda ederken insanın gözleri yaş, içi kan ağlıyormuş. Onunla geçirilen yıllar gözlerin önünden film şeridi gibi geçiyormuş. Yokluğuna alışılamıyormuş.

Bize pek çok şey öğretti Moli. En başta hayvan sevgisini öğretti. Koşulsuz sevgiyi öğretti, vicdanı öğretti, yoldaşlığı öğretti. Ona o kadar çok şey borçluyuz ve o kadar özlüyoruz ki..

Olduğun yerde mutlusundur inşallah kuzum. Umarım bolca et, tavuk, ayıklanmış çiğdem, meyveli yoğurt, dondurma, börek, mandalin, çikolata yiyorsundur. Umarım kırlarda bahçelerde özgürce koşuyor, çok sevdiğin gibi arabanın camından başını çıkarıp rüzgarı hissediyorsundur. Umarım dilediğince geziyor, ayaklar dibinde ezilme tehlikesine rağmen inatla yaptığın gibi çörekleniyor, veterinerin kapısının önünden bile geçmiyorsundur. Umarım istediğin zaman oyuncağı çekiştirmece ve kaçırıp vermemece oynuyorsundur.

Yanımızda olduğunu ummuyorum. Çünkü biliyorum. Her zaman da olacaksın. Seni çok seviyoruz. Rahat uyu..

2 yorum:

Semazem dedi ki...

Asker arkadaşımdı benim :) Geldiğimde ayaklarımın dibinden ayrılmazdı. Kaç defa bi yerine bastım, hopladı, zıpladı havladı yine gelip kıvrıldı ayaklarımın dibine. Sevdiğim, orasını burasını okşadığım, iğrenmediğim 2-3 köpekten biriydi.

Hala da öyle...

Unknown dedi ki...

Canımız Molimiz... benim o evdeki 3.yegenimdi, dusunun artık ne kadar cok sevmısım.. MOLI nın degerıne ne yalan soylıyeyım gec anladım :( zira ben de Canan ın anlatmaya calistıgı gıbı eve kopek gırmeden bu duyguyu gec tadanlardanım... Ondan hepınızın huzunda ozur dılıyorum ..Her daım kalbımızde ve sohbetlerınde senı yasatacagız..Guzel uyu ...