Çocukluğumda yaz tatillerinde gider, mis gibi yayla havası alırken dedemin kurduğu salıncakta doyasıya sallanır, ormanda kozalak toplar, tadına doyum olmayan köy ekmeklerinden yerdik. Anneannemin saç üzerinde pişirdiği köy ekmekleriyle yaptığı dürümlerin tadı başka hiçbir yerde bulunamaz. Bazen o hamuru yoğurup ekmekleri pişirirken yanında durup izlerdik. Oklavayı ustaca kullanışını, sacın üzerindeki ekmekleri seri hareketlerle çevirişini hayranlıkla seyreder, ateşin sıcaklığını hisseder, ekmeklerin mis gibi kokusunu içimize çekerek dürümleri yiyeceğimiz anı sabırsızlıkla beklerdik. Çoğul konuşuyorum çünkü biz dört kız, Ovacık'ta olduğumuz zamanlarda birbirimizden hiç ayrılmazdık. Kardeşim Aydan, benden bir yaş büyük teyzem Süheda, benden bir yaş küçük teyzem Gülşah ve ben. Dördümüz birlikte büyüdük sayılır, çocukluk anılarımıza girmeye kalksam satırlar yetmez.
Çocukluğumdan beri her yaz mutlaka gittiğimiz köye, her nasılsa neredeyse bir buçuk senedir gidememiştik. Dedemlerin içten içe gönül koyduğunu biliyordum. Evlatlarını, torunlarını yanlarında görmekten çok mutlu olurlar. Hele köydeysek mutlulukları katlanır. Geçenlerde, işimin az, havanın güzel, dedemlerin de köyde oluşunu fırsat bilerek, "Hadi," dedim anneme. "Dedemlere sürpriz yapıp Ovacık'a gidelim." Bayıldı bu fikre. Araba da vardı. Atladık gittik. Kemalpaşa'da durup en sevdikleri yiyeceklerden biri olan pideleri yaptırmayı da ihmal etmedik.

Bizi gördüklerinde yüzlerinde gördüğüm ifade, o mutlulukları dünyaya bedel. Onları sevindirmiştik ama asıl ödülü alan bizdik. Tertemiz hava, mis gibi doğa, onların gülen yüzü, taze cevizler, felekten çalınan, tadına doyum olmaz bir gün. Bunca zamandır gitmemiş olduğumuza epey hayıflandım ve ilk fırsatta tekrar gideceğime dair kendi kendime söz verdim. Bakalım bir dahaki gidişimizde dalından hangi meyveyi koparacağız? :)